( ve belenen an- her ne kadar kısa olsada daha fazla sabırsızlandırmayıp ondan kokuyım dedim ) Arka kapıyı açtım ve
Larryle Markın bindiğinden emin olu kapadım. Bense ön koltuğa oturacaktım.
Tanya’nın buraya gelmediğini biliyordum. O bir yere gelmezdi her şey ona giderdi.
O yüzden arkaya oturmama gerek yoktu. Öne oturup her şeyin yolunda gideceğine
emin olmak istiyordum. Kapıyı açıp içeri girdim ve kapadım. Daha yeni
oturmuştum ki şoför gazı kökledi. Hemen kemeri bulup taktım. Ölümden kaçarken
onun soğuk kucağına düşmek istemiyordum. Adama dönüp baktım. Ten rengi açıktı.
Saçları omzuna kıvırcık iplikler halinde iniyordu. Altın da kot pantolon
üstünde de siyah bir gömlek vardı. Tipik vampir işte…
Arabanın camları
karartılmıştı. İçeri görmek imkansızdı. Dışarıyı görmekse çok zordu. Tabi benim
süper ötesi vampir gözlerim yoktu. O yolu görüyorsa benim için de bir sorun
yoktu. Nereye gittiğimizi bilmiyordum ama ev olmadığından emindim. Tanyanın
huzuruna çıkacaktım. Sevimli kuzenim! Muhtemelen bana perileri neden
halletmediği mi soracaktı. İşleri o verirdi bense temizlerdim. Tanya bu ucubik
dünyaya daha yakındı ve suçluları o belirleyip yönetimini güçlendirirdi. Bense
onun pis işlerini yapan ve ölümüne muhtaç duyduğu kişiydim. Bu beni rahatsız
edebilirdi ama onun dışında ne iş yapabilirdim ki? Garsonluk mu? Yoksa bir
markette kasiyer mi? Ah hayır ben işimi seviyordum.
İşimi yapamamıştım.
5 periden sadece 1’i gitti. Daha önce böyle bir şey olmamıştı yani nasıl tepki
vereceğini bilmiyordum. Üstüne üstelik birini yanımda götürüyordum. Diğer
üçüyse kayıplara karıştı.
Başıma ağrılar
giriyordu. Elimi anlıma dayayıp ovuşturdum. Hayır, bu da işe yaramıyordu. Tek
istediğim uzun ve dinlendirici bir uyku… Yanımda ki vampir derin bir nefes aldı
ve bana döndü…
“Kim etrafa bu kadar kan kokusu yayacak kadar ağır yaralı?”
Vampirler arasında değişik iletişimler ve davranışlara şait
olmuştum. Bunlar her ne kadar benim için anlamsız olsa da onlar birçok işi
böyle hallediyordu. Ona baktım. Cevap vermedim. Bu: Ben senin gibi aşağı ve
değersiz bir vampirle konuşacak biri değilim. Yerini bilip çeneni kapa ve
patronunu çağır. Etrafta benle konuşabilecek en değerli şey o…-demekti.
Hah bazen bu tür şeyler hoşuma gidiyordu. Çene yormaktansa
sadece bir bakışla işi halletmiştim. Bunu oda anladı ve yola geri döndü.
Tenyanın mabedine varana kadar da ağzını açmadı…
Araba Şehrin
merkezinde ama inanılmayacak derecede ıssız kalan bir caddeye girdi. Burası
Tanyanın kişisel alanıydı ve buraya girebilenler canlı yem ya da hizmetçi
oluyordu. Yolun sonunda sokağı kapatan
Büyük bir otel vardı. Otel yolu tamamen kapatıp çıkmaz sokağa çevirmişti. Yolda
yavaşça ilerliyorduk. Sanki sevimli şoförümüz etrafımızda ki dehşeti ve soğuk
ölümü bize tekrar –tekrar hatırlatmak istiyordu. Sokakta birçok küçük bar
vardı. Loş ışıklandırmalar karanlıkta ki yaratıkları gizliyordu. Etrafta ki her
göz arabayı izliyordu. İçerisinin görünmediğini biliyordum ama bu yinede
korkutucuydu. Araç sonunda otelin önünde ki küçük havuzlu göbekte durdu. Klasik
otel girişiydi ama o otellerde her an karanlıkta üstünüze atlayacak yaratıklar yoktur.
Araba durunca kemerimi çözüp kapıyı açtım. Dışarısı daha da serinlemişti ve
mini etek ısınmama hiçte yardımcı olmuyordu… Çevredeki canlılar her ne kadar
umursamıyor görünmeye çalışsa da hepsinin bizi izlediğinden emindim. Gidip arka
kapıyı açtım. Mark acı içinde kıvranıyordu. Başını Larrynin omzuna yaslamıştı.
Yüzü ter içindeydi rengiyse daha da açılmıştı. Üstünde derin olsalar da ölümcül
kesikler yoktu ama bu yararın sayısı 10 u bulunca kan kaybı doğal oluyordu.
Larry “sizinle gelmemi istediğinden emin misin?” diye sordu…
“Saçmalama… Seni açık büfe niyetine burada bırakamam bizimle
geliyordun” dedim. Sonuçta buradakiler onun işini 2 dakikada bitirirdi ve bana
bu kadar yardım etmiş birine böyle bir şey yapamazdım.