House Of Night Turkey
House Of Night Turkey
House Of Night Turkey
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Gece Evinin Karanlık Dünyasına Ho
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Bir kız çocuğu . . .

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Sabrina Sally Cullen




Mesaj Sayısı : 1

Bir kız çocuğu . . . Empty
MesajKonu: Bir kız çocuğu . . .   Bir kız çocuğu . . . Icon_minitimePtsi Mayıs 24, 2010 9:14 pm

Sonsuz bir ışık gibi gözüken sokak
lambaları, imkansız aşkına ulaşmaya çalışan kelebekleri öldürmeyi görev
bilmişti kendine. Babadan kalma bir miras gibi hırsla yağan yağmura
yenik düşmüştü kaldırım taşları. Her ne kadar doğacaksa da güneş birkaç
saat sonra, gece zaferinden memnundu şimdilik. Yere biriken sulara
aldırmadan koşan biri vardı geceyi delercesine. Bir kız çocuğu... Ne
kendi biliyordu nereye koştuğunu, ne de bir amacı vardı hayata dair.
Nasıl olsun? 15 yaşında bir çocuğun hayattan dileyeceği bir bisiklet,
bilgisayar ve ailesinin mutluluğu olurdu en fazla. Ne doktor olmayı
diliyordu, ne de ünlü olma hayalleri kuruyordu. Ufacık bir kızdı Jané.
Yaşıtlarından çok daha ufak gösteriyordu en azından. Koyu yeşil gözleri,
yüzünü çepeçevre saran koyu kahverengi saçları vardı. Ve bir de, bir
kez daha parçalanamayacak kadar çok ufalanmış bir kalbi...
En değerli varlığını kaybetmişti o akşam; ailesini. Yine aynı
saatte okulundan dönmüştü. Kendisine oldukça yabancı gelen okulundan.
Birkaç kez tıklattı küçük evlerinin kapısını. Belki babası işten
dönmemişti ama annesi ve iki kardeşi evde olmalıydı. Çok garip..
diye geçirdi içinden, hala açılmayan kapının önünde dururken. ‘Belki daha
hızlı vurmalıyım.’
diye ikaz etti kendini.
Küçük elleri tahta kapıya birkaç kez daha vurdu. Acil bir durum
olur da evden çıkarlar diye kapının yanına koydukları saksının diplerini
yokladı umutla. Ama orada da yoktu anahtar… Korkmaya başlamıştı küçük
kız. Karanlık akşamın yarattığı gölgelere aldırmadan evin arka
penceresine ilerledi. Kanının her bir damlası korkuyla süzülüyordu
damarlarında. En sevdiği varlığı, ailesi, onu bırakıp nereye gitmiş
olabilirdi ki?
Arka pencereye ulaşıp kısa boyunun elverdiğince içeri bakmaya
çalıştı. Ev bomboştu! O çok iyi bildiği rahat, kırmızı koltuk yoktu!
Akşamları babasıyla izlemekten zevk aldığı büyük televizyon gitmişti…
Kardeşinin her zaman dağıttığı oyuncakları yerde değildi. Ve halılar,
perdeler, tablolar… Bomboş bir evin penceresinden içeri bakıyordu
sadece. Korkunun yarattığı cesaretle kendi odasının penceresine uzanan
büyük ağaca tırmanmaya başladı. Açık pencereden içeri süzüldüğünde,
kendisine ait tüm eşyaların yerli yerinde durduğunu gördü. Hatta dün
gece içtiği suyun yarısı hala masasının üzerindeydi. Peki kendi odası bu
denli düzenliyken alt kat neden yıllardır girilmemiş bir evi
anımsatıyordu?
‘Anne?
Baba?’
diye bağırdı.
Daha çok son bir çırpınış gibiydi bu. Sesindeki telaşı engellemesine
olanak yoktu.
‘Carrie?
Jeffrey?’

Kardeşlerinden de ses gelmeyeceğini iyi biliyordu. Nefes almakta
zorlanıncaya kadar boş evde koşturdu. Gözlerine inanamıyordu, odaların
kapısını açarken, içeriden annesinin çıkmasını diliyordu. Tüm odalara
onar kez girdi, her yerde bir iz aradı ama bulamadı.. Çaresizdi.
Aradığını sokaklarda bulmak umuduyla attı kendisini dışarı. Uzun
çizmeleri kısa boyuyla tezat oluşturuyordu. Paltosunu giyip fırladı
dışarı… Evde saatler geçmiş olmalıydı, ne bir araba ne de tanıdık bir
yüz vardı sokaklarda.
Hiç geçmediği yollardan geçti, hiç görmediği yollardan gitti.
‘Bundan
daha kötüsü olamaz.’

diye düşünüyordu. Aklını kaçırmış olamazdı, ama böyle giderse
kaçırabileceğini düşünüyordu. Etrafta hiç ev olmayan ıssız bir ormanın
tam ortasına sürükledi ayakları onu. Ailesinin ne işi olurdu orada?
Aklı mı sürüklemişti onu o ormana, hisleri mi yoksa başka bir güç mü?
Bilemiyordu… Adından bile emin değildi şimdi. Bacakları onu taşımayı
reddedene kadar koştu. Sonunda büyük, yaşlı bir ağacın dibine çöktü.
Ağladığından emin değildi, ama sıcak gözyaşları onu hazırlıksız
yakalamıştı. Haykırmak istiyordu ama hıçkırıklarla sarsılıyor,
kelimeleri gözyaşlarıyla tıkanıyordu. Çaresizliği onu kollarına almış,
boğmak için çabalıyordu.
‘Anne?’
diye çığlık attı ormanın içlerine doğru. En azından o bağırdığını
sanıyordu. Ama sesi bir fısıltının esaretinde dökülmüştü dudaklarından.
Elleri, vücudu yara içinde olmalıydı. Dallara takılıp düşmekten yırtılan
kıyafetlerinden kan damlıyordu. Ama hissedeceği son acı vücudundaki bir
kesiğin acısı olurdu. Kalbinin kanadığını hissediyordu zaten. Daha
kötüsü olamazdı. Ölüm de olabilirdi hissettiği şey. Kaybolmuşluğun,
bitmişliğin ve çaresizliğin tam ortasında durmuş gerçekleri güçlü bir
çığlık gibi fısıldayan rüzgarı dinliyordu. Üşüyordu ama vücudu alev alev
yanıyor gibiydi. Tam gözlerini kapatacağı anda gözleri kör edebilecek
kadar güçlü bir ışık yükseldi ona doğru. Hiçbir kelimeyle
tanımlanamayan, büyük ve ışıl ışıl parlayan bir yıldız gibiydi. Şekilsiz
ışık gittikçe insana benzemeye başladı, kocaman ellerinden birini kıza
doğru uzattı. Şaşkınlıktan, ne düşüneceğini kestiremiyordu kız. Ne dese
doğru olurdu, bilemiyordu. Dudakları istemsizce aralandı ;
‘Sen de
kimsin?

Cılız sesi, mükemmel ışığın vücudunda dalga dalga yayılıyordu.
Doğru düzgün düşünebiliyor olsaydı ışığın gülümsediğini söyleyebilirdi.
Korkutucu büyüklüğünün ardındaki mutluluğu ve huzuru sezinleyebiliyordu.
Yoksa bu çaresizliğinin ona bir oyunu muydu? Ölümün kıyısında
hissettiği ‘son umut’ muydu yoksa? Küçük elini güçlükle kaldırıp ışığa
doğru uzattı. Çürümüş kanla kaplı elinin, ışığın mükemmel vücudunda
yarattığı çirkinlikten utandığını hissetti, hızla çekti elini.
Temizlenmiş görünüyordu.
Tamamen tertemiz…
Güçsüz bacakları onu taşıyabilirmiş gibi ayağa kalkmayı denedi. Tam
düşecekti ki ışık, sonsuz gibi görünen bedeniyle sarmaladı onu. İçi hiç
tatmadığı mutlulukla dolarken ne için olduğunu bilmediği bir umut
dalgasıyla sarsıldığını hissetti.
Siyah paltosu bembeyaz parlıyordu. Dahası alnı, içine işleyen bir
huzur yağmuruyla serinliyordu.
Dolunayın beyaz ışığıyla yıkanacaktı içi boş işareti. Üzüntüden
kalma ikinci el mutluluğu tamamlayacaktı yarı-masum hayatını. Kan
kırmızısı, onun dudaklarında hiç olmadığı kadar parlak, asil ve farklı
görünecekti. Kan onu, o kanı yaşatacaktı bundan sonra.
Yağmurdan ıslanmış saçları ormandaki yapraklardan bile daha canlı
görünüyordu. Gölgeleri siper edinmis gece bile kendi evinde yabancı
kalırdı kızın güzelliği karşısında.
Işık onu temizlemis miydi yoksa silmiş miydi masumiyetini? Bu denli
güçlü bir ışık belki onu ailesine götürebilirdi. Gözlerini açıp
sorusunu sormaya hazırlandığı sırada hiç beklemediği bir şeyle
karşılaştı!
Işık annesinin yüzüne benziyordu!
Onun verdiği güçle ‘Anne!’ diye haykırdı Jané.
Yanılmıyordu, annesiydi o, 15 yaşına kadar gördüğü en güzel yüzdü. Işık
konuşmamıştı ama Jané sanki onun aklından geçenleri okumuştu. ‘Evet, buradayım
güzel kızım.’

‘Beni terk
ettiğinizi düşünmüştüm.. Öyle korktum ki anne!’

Gözyaşları yeniden akmaya başlamıştı işte. Işık kollarıyla sarmaladı
kızı.
‘Seni asla
terk etmedik bir tanem. Ben, baban ve kardeşlerin hep senin
yanındaydık.’

‘Ah, anne..’
diye hıçkırdı Jané kendisini huzurlu bir uykunun kollarına bırakırken.
Annesinin onu terk etmediğinden emindi artık…
Ertesi sabah şehrin öteki ucundaki hastanede hararetli bir konuşma
duyuldu.
‘Beyin fonksiyonlarının sağlıklı
olduğunu söyleyemeyiz. Kendi kurgularına inanıyor gibi görünüyor. Ve dün
gece İşaretlenmiş.. Artık bizim aramızda yaşayamaz. ’

‘Peki ya dün gece onu bulan ormancının anlattıkları?’
dedi
diğer doktor.
‘Tam bir
deli saçması! Kızın o pis ormanın içinde bembeyaz görünmesi hiç de
mantıklı gelmiyor. Tamam işaretlenmil olabilir.. Ama bu hiçbir şeyi
açıklamaz. Hey! Ne zamandan beri o pislik vampirler bembeyaz parlıyor?! O
ormancı, ilgi çekmek ve gündem yaratmak isteyen bir adam işte!’
‘Ama kızı bulduğunda gördüklerini anlatırkenki heyecanı pek de role
benzemiyordu.’

Kısa bir sessizlik oldu. Doktorların dile getirmeye cesaret
edemedikleri tek bir şey vardı; Kızın en kısa zamanda Gece Evi'ne
götürülmesi gerekiyordu... Vampirlerin içine...
O sırada Jané 211 numaralı hastane odasında gözlerini açtı. Rüya
değildi, bunu biliyordu ama dün gece neler olduğunu hatırlamıyordu. Tek
hatırladığı, annesinin ışıklı yüzüydü. O sırada doktorlar hala ne
olduğunu açıklamaya çalışıyordu.
Bir tanesi bir ipucu bulabileceğini düşünerek kızın geçmişinden
bahsetmeye başladı.
‘Reila
Jané Gubler… Geçen sene ailesi büyük yangında ölen kız. Anlaşılan hala
atlatamamış…’ Şizofren bir vampir adayı.. Tanrı bizi korusun !

Jané hala ışığın huzurunu hissediyordu. Yeni bir hayat bekliyordu
onu. Doktorun yan odadan gelen sesini umursamadı. Muhtemelen mutluluktan
göz pınarlarına biriken gözyaşlarını eliyle kuruladı. Tekrar gözlerini
kapatırken umduğu tek bir şey vardı; rüyasında yeniden o ışığı görmek…


bu rp başka sitelerdede vardı. Başka sitelerde de rastlayabilirsiniz =)

inşallah beğenirsiniz =)


yazı boyutunu düzenlemeye çalıştım ama olmuyo üzgnm :S Bir kız çocuğu . . . Icon_biggrin
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Androméda Alondra McKenna

Androméda Alondra McKenna


Mesaj Sayısı : 662
Yaş : 33
Nerden : Tüneller.

Bir kız çocuğu . . . Empty
MesajKonu: Geri: Bir kız çocuğu . . .   Bir kız çocuğu . . . Icon_minitimeSalı Mayıs 25, 2010 6:40 pm

80*
Yorum için pm ile irtibata geçebilirsiniz.
Kaçıncı sınıf olmak istediğinizi lütfen belirtiniz ^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Bir kız çocuğu . . .
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
House Of Night Turkey :: Arsiv-
Buraya geçin: