Ambrose W. Mority
Mesaj Sayısı : 2
| Konu: Ambrose Mority Ptsi Mart 29, 2010 10:13 pm | |
| Bir HP RPG sitesinde yaptığım rp, karakterim kızdı. Umarım kabul edilir. Sayfayı kaplamaması adına spoiler içinde ekledim. Bir ders rpsi olduğundan sonu açık kaldı, anlarsınız sanırım. - Spoiler:
“Ne bunaltıcı hava yahu… Bir de Sihirli Yaratıklar dersi üstelik. Phineas’ın suratını hiç çekemeyeceğim. Hey Al! Kaldır poponu geç kalıyoruz!”
Kızlar yatakhanesinden aceleyle fırlamış bir çift ince bacak taş basamakları hızlı hızlı inerken, Slytherin Ortak Salonu’nda her sabah yaşanan ders öncesi karmaşası vardı. Meziyetleri arasında maalesef dakiklik barındırmayan Allura, kendisine seslenen tok sesli sınıf arkadaşı James’e dudak büktü ve o günün ders programına göz atarken homurdandı: “Sakin ol biraz Jamie, eteklerini uçuşturarak bahçeye fırlaman, SYB’den yüksek not almana yardımcı olmayacak ama ben olacağım. O yüzden sinirlerimin üzerinde dans etmemeye çalış. Bugün başka ne ders var?” Sözlerin hedefi olan genç çocuk, ekşi bir ifadeyle gözlerine düşen sarı tutamları iterken, bir yandan da inadınaymış gibi aheste aheste kitaplarını toparlayan Allura’ya yanıt veriyordu: “Başka ders kalmadı, çabuk haydi. Kim bilir hangi şeytani yaratıkla cebelleşeceğiz, merak ediyorum. Bir an evvel dersleri bitirip yemeğe gidersek memnun olacağım.” Gözlerini bir kez daha devirdi Allura, insanların derse yetişmek konusundaki paniğine anlam veremiyordu. Ravenclaw’a seçilmiş olsalar bir yere varabilmek için normalde on dakika erken çıkmaları gerekirdi ve ona göre Ortak Salon konusunda en talihli bina kesinlikle Slytherin’di. Özellikle de tembel kasları zor idmanlar karşısında hemen koyveren Allura için. Tanrının unuttuğu bir köşedeki yatağına varmak için kilometreler yürümek zorunda kalmadığı sürece halinden hoşnuttu. Öğleden sonra olmasına rağmen esnemeye son vermeyerek saçlarını dağınık bir topuz yaptı ve uçuşan birkaç tutama şekil vermeyi gereksiz bularak üzerini düzeltip James’in önüne düştü. Profesör Phineas’ın hiçbir öğrencinin üzerine, sırf geciktiler diye ateş yengeçleri salacağını zannetmiyordu. Kaybedilecek birkaç puanı da telafi etmek her şeyden kolaydı.
Bir grup dördüncü sınıf Slytherin öğrencisi eşliğinde, serin zindanlardan öğlen güneşi altına bahçeye çıktığında acele etmemekle ne kadar iyi yaptığını bir kez daha fark etmişti Allura. Gölgeden çıkar çıkmaz gözlerini kısmasına sebep olan keskin aydınlık ve bu kadar kuzeyde bile Mayıs ayında ortalığı kavurmaya başlamış yaz havasından hoşlandığı söylenemezdi. Üzerindeki ince siyah cüppeden, dizlerine erişmeye pek yanaşmayan kısa eteğine ve hafif bluzuna kadar her şey bir anda fazlalık gibi gelmiş ve her sıcak havada olduğu gibi kendisini dev mürekkep balığının şefkatli kollarına bırakmak için dayanılmaz bir istek duymuştu. Orman sınırına yakın dersliğe ilerledikçe, havadaki nemi daha derinden hissediyor ve terlemekten nefret ettiği için ne hızlanmaya ne yavaşlamaya yanaşıyordu. Yanındakilerin konuşmalarına dahil olmayı bile tercih etmeyerek ilerledi sessizce, ağaç kabuğu rengindeki gözleri kısılmış ve beyaz tenine vuran güneş gözlerinin altında hafif kızarıklıklar oluşturmaya başlamıştı. Ağır adımları çimlerde ses çıkarmıyordu ve etrafta derse gidenler dışında oldukça az öğrenci vardı bu yüzden gevşek bir sesle ona laf sokan Damien’ı gayet net duymuştu: “Ne oldu Al, çenen sıcak havalarda pas mı tutuyor yoksa?” Olduğu yerde, kendisine için ciddi bir çaba göstererek arkasından yürüyen uzun boylu çocuğa döndüğünde, sıcaktan bunalmış ince yüzünde sadece dik bir bakış vardı, o kadar ki şık cümleler kurup kendini ve başkalarını eğlendirmeyi umursamıyordu bile: “Defol git Damien, tanrı aşkına. Hava seninle uğraşamayacağım kadar sıcak, içeride ifadeni alırım ama.” Karşılıklı süren kısa bir bakışmadan sonra, dolgun dudaklarını zorlayan sırıtışı serbest bıraktı ve biraz gölgede kalmış görünen bölgeye varabilmek için iyice yaklaştıkları ders alanına doğru hızlanıp, serin bir köşeye yayılmış olan bir başka Slytherin’liyi ilerleterek kendine yer açtı. Profesör Phineas dersin tipik giriş konuşmasını yenice bitirmiş gibiydi ve adam onlara imalı bir bakış attıysa da gecikmeleri konusunda başka bir şey dememişti. Tahta kafesler içindeki yaratıkları görmek için öğrencileri yolundan çekip ön sıralara yanaşan Allura ise, ıstakozdan başka bir şeye benzetemediği yaratıkları görünce yüzünü ekşitti. Anne kuzusu değildi ama daha güzel hayvanlarla ilgilendiklerinde o da seviniyordu. Kendi elleri kadar kıskaçları olan yeşil desenli taş rengi yaratıkları kucaklamak birinci hobisi sayılmazdı. O ejderhaları severdi ve oldukça az sayıda insan onun bu sempatiden öte geçmiş hayranlığına bir anlam verebiliyordu.
O, kemikli yüzünde nahoş bir ifadeyle tuhaf şakırtı sesleri çıkararak oldukları yeri terk etmeye çalışan hayvanlara bakarken, profesör eşleri oluşturmaya başlamıştı bile. Hayvanın eklem yapısını çizmeleri gerekiyordu ve bacağının dibinde diğerlerinin aksine hiç de sakinleşmemiş görünen bir betpençe gürültüyle kıskacını şaklattığında, bunun pofyumaklar kadar keyifli olmayacağı sonucuna vardı Allura. Kendi adını duyana kadar kitabı karıştırırken, bir yerini bu hayvana kaptırmamanın iyi olacağına tamamen emin olmuştu çünkü bir hafta boyunca talihsizlikler serisi yaşayıp millete maskara olmak gibi bir niyeti yoktu. “Allura! Buraya gel, Calanth sen de. Evet, siz de… Şunu alın. Ders sonuna çizimleri istiyorum. Ayrıca sonraki derse kadar Benekli Betpençe’lerle ilgili iki parşömenlik de bir ödeviniz var, başlayın bakalım…” Aksi ıstakoz bozması yaratığın kendilerine düştüğünü görmek ne büyük bir sürprizdi ama. Al, yüzüne düşen perçemleri lastik tokasının içine kıstırıp özensiz ve rahat bir şekilde kafesin yanına çökerken eşi olan yapılı çocuk da karşısına çökmüştü ve hayli hoşnutsuz görünse de bunun kaynağı aralarındaki hiperaktif kıskaçlar bütünü değil Allura gibiydi. Umursamadı. O anda odaklandığı şey kendisiyle eşleştiği için talihsizliklerin en büyüğüne katlanıyor gibi görünen bir “Ladies’ Man” değil, Allura’nın birkaç parmağını kafesine almazsa o gece uyuyamayacak gibi görünen bir betpençeydi. Yanlarındaki ikililerden gelen ani çığlıklar ve homurtular, bu haftanın bolca öğrenci için kötü geçeceğine işaret etse de Allura onlardan biri olmayı pek istemiyordu. bu yüzden kafesin yanından sokmaya çalıştığı eli, yaratığın kıskaçlarıyla köşe kapmaca oynarken sabrının son damlalarına kadar çabalamak niyetindeydi. Bu esnada ortak derslerin çoğundan simasına alışık olduğu ve bolca hemcinsinin alık gülümsemeler eşliğinde bahsettiğini duyduğu çocuk ukalalık yapmayı tercih etmese, biraz daha verimli olabilecekleri de bir gerçekti.
Kolu yorulmaya başlamıştı ve lanet hayvan Allura’nın canına okumak için kıskacından geleni ardına koymuyor gibiydi ama bir anda bam teline basmış olan şey kulağı dibinden eksik olmayan şakırtı sesi olmamıştı. Alexander’ın söylenmelerinin bir fon müziği olmaktan çıkıp sinirine dokunmaya başladığını fark ettiği an başını kaldırdı. “O hayvanı öyle tutmayı mı bekliyorsun? Sersemletmeyi bile denemedin.” “Çünkü kabuğundan sekiyor, zeki çocuk.” “Ha, tabi bunun alternatifi de çıplak elle onu ensesinden tutmaya çalışmak, doğru. Vaktimiz azalıyor ve hava çok sıcak. Elini çabuk tutmaya niyetin var mı? Bari bekleyelim de o bize gelsin…” Çocuğun yüzündeki ukala bıkkınlığı kökünden kazıma isteği içinde yükselirken, her şeye rağmen alevlenen bir tepki vermeyi canı istemiyordu. Düzgünce şekil verilmiş kaşlarından birisini kaldırırken, ince parmaklı elini yavaşça kafesten çekmiş ve sakince Alexander’ın hoş ama o anda sadece sinir bozucu gelen yüzüne bakmaya başlamıştı. Kafesin dar kapağını kapatıp büyük telleri bir arada tutan kilide parmağını uzatırken fevkalade umursamaz ve durgundu. “İyi, gelsin.” Demekle yetindi ve kilidi açıp betpençeyi kendi haline bırakırken çöktüğü yerden kalkıp dizlerine bulaşmış bir iki kuru otu silkeledi. Sınıfın toplandığı alanda patlayıvermiş acı dolu narayı da, kendisine dönen şaşkın bakışları da fark etmemiş gibiydi. Profesörün ne olduğunu tahmin ettiğine dair kuvvetli bir inancı vardı ama kollarını kavuşturup, ilginç bir doğa olayı gözlemliyormuşçasına Alex’in parmaklarına kenetlenmiş betpençeyi uzaklaştırmasını izlemek, ceza konuşmalarından daha cazipti.
| |
|
Victoria Emily Kerr
Mesaj Sayısı : 620 Yaş : 31 Nerden : Londra
| Konu: Geri: Ambrose Mority Ptsi Mart 29, 2010 10:50 pm | |
| 88* Ne olmak istediğinizi lütfen belirtin. | |
|
Ambrose W. Mority
Mesaj Sayısı : 2
| Konu: Geri: Ambrose Mority Salı Mart 30, 2010 12:01 am | |
| | |
|